Burak Karaben
3 min readMar 7, 2022

--

Star Wars spin-off’larının tasarı bile olmadığı, Rogue One’ın vizyona girmediği, Pera ve Galata’ya dair belki de hiçbir şey bilmediğim, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ı okumadığım, okukun gösteri merkezindeki piyanoyu “sol elim acemi elimle” kurcaladığım, M.’nin A. ile olduğu, B’nin Y. ile olduğu, hepimizin arkadaş olduğu bir garip zamandı…İşte o zamanlarda bir yazı daha yazmışım. Bir zamanlar iyi yazdığımı düşünüyordum. İşsiz miydim ne? Şimdi duygu falan hak getire. Vars yoksa iş, belki biraz da İstanbul. Neyse amma da uzattım iki satır yazı için. Bu sefer Mart 2015’ten geliyor:

“Bir Manevi Ödünç Alma Hikayesi

Maddi ve manevi şeyleri yanından geçtiğiniz bir sokakta, film izlediğiniz bir sinema koltuğunda ne bileyim ağaçta falan düşürmeniz olası. Fakat burada manevi şeyleri, maddi olanlardan ayıran bir şeyler var. Hafızanız çok değil birazcık iyiyse ne zaman giderseniz gidin yere düşen duyguları ve anıları bıraktığınız yerde görebilirsiniz. Benim de şansıma, geçende bir iş için hafızamda oldukça yer etmiş bir muhite gitmem gerekti. Ben de fırsat bu fırsat deyip gitmişken etrafı iyice gezeyim kıyıda köşede duygu namına ne düşürdüysem toplayayım istedim. Çünkü etrafta bıraktığım şeyler inanın bana yıllara rağmen sıkıntı yaratabiliyor.

Haliyle önce durağa uğradım. Orası sık kullanılmasına rağmen epey bakımlı bir yer, pek değişmiyor. Hemen reklam asılan panonun yanıbaşında oturmuş bir siluetle yan yana oturuyordum. Ben de hayal meyal seçiliyordum açıkçası. Anılara bir durak kadar bakım yapamamak ne kadar üzücü. Her neyse olayı dağıtmayayım. Konuşmaları seçebilmeye başladım biraz uğraşınca. Patti Smith üzerine konuşurken konu onun elindeki kitaba geliyor ben de dayanamayıp atlıyorum, Alan Rickman'ın oynadığı bir filmden, ..... Kitabevi'nden, Country BlueGrass Blues'dan falan bahsediyorum. Saçları bu soluk hayale rağmen hala sarıya çalan bir kumral renkte. Hafızamda bir yeri suçluyorum hala bazı şeyleri renkli bıraktığı için. Bir yere gideceğiz sanırım. İşimi halletmiş olmanın rahatlığıyla, bu hareket eden geçmişi takip etmeye karar veriyorum. Bir alışveriş merkezi, zevkle gezilen bir kitapçı ve dünyanın en mutluluk verici şeyine sahip olmanın heyecanıyla, dikkatsizce izlenilmiş bir filmin ertesinde siluetler yeniden metrodalar. Burada ilginç bir mutluluk ışığıyla aydınlanmış anılar. Metronun fıstık yeşili ve turuncu iç döşemesi, sarı renkli demirler, iç ısıtan bir gülümseme ve yine saçlar...

Bir anda silinen bu karenin ardından kendimi yine aynı durakta buluyorum. Anılar son hız hareket etmeye devam ediyorlar. Hiç kimse hatta hiçbir şey orada olduğumun farkında değil. Onlar hissediyor, aynı anda ben de hissediyorum. Hatta bazı zamanlar çok ilginç bir biçimde o geçmiş zamanın hayaletleriyle aynı şeyleri hissediyor aynı tepkileri veriyoruz. Bu beni oldukça şaşırtıyor.

Bu onu yürümeye ikna ettiğim gündü sanırım. İki soluk gölge heyecan yayarak merdivenlerden iniyor, sağa doğru yürüyor ve yeniden yukarı, caddeyi aydınlatan ışıkların pek de bölemediği karanlığa çıkıyorlar. Çok da vakitleri yok. Yine de her dakikanın, on dakikalık mutluluğa eşit olduğu bir yola giriyorlar. Yolun bir kavşakla birleştiği noktada henüz inşaat halinde olan o yüksek ikiz binalar var. Bu iki bina çoktan tamamlandı aslında. Oysa ki bu hayalde, soluk yeşil ışıkları ve tehlike işaretiyle çevrelenmiş bez parçaları arasından arz-ı endam etmekteler. İmgelerimiz sağa dönüyor ve iki yanda sıralanmış dükkanların arasında yürümeye başlıyor. Yolun sonunda bir pet shop var. Kağıt ve köpük parçaları arasında kimisi kardeşleriyle kimisi yalnız başına olan bir dolu yavru. Burada bırakılan çok miktardaki şefkati de toplamak gerekiyor yine toplanılan mutlulukları dökmeden. Yine hızlı bir geçiş anı ve vedalaşmadan önceki sarılma vesaire.

Bahsettiğim duyguyu anlamamış olmanıza ihtimal vermiyorum. İşte bu bir manevi ödünç alma hikayesi. Aileden, eşten dosttan artırıp da har vurup harman savurulan duyguların ne kadar dikkatli kullanılması gerektiğinin ispatı. Hikaye, tahmin edersiniz ki mutsuz sonla bitiyor. Ya da mutlu sonla. Her şey bakış açısı.

İlk güne dair ne varsa toplayınca daha yarasız bir maneviyata sahip oluyorsun. Bana inandın mı?

--

--

Burak Karaben

Mostly historical contents but sometimes music, web design and diary