Burak Karaben
2 min readMar 7, 2022

--

Dünya henüz gaz ve toz bulutuyken tuttuğum bir blog vardı. Akustik Kadıköy şarkılarının üniversiteliler arasında popüler olduğu, Küçükçiftlik Park, Life Park konserlerinin mütemadi mutemetler bulduğu güzel günler…Henüz Ö’yü unutmuş, S’yi tanımamıştım bile. Heyhat 20’li yaşlarım…İşte o günlerde yazdığım bir yazıyı buldum. Bunun üzerinden 6 yıl geçmiş. JavaScript yazdığım, müzik paylaştığım bazen de tarih üzerine yazdığım bu akışı katlediyorum ama olsun. İşte o yazı, çek it aud:

“Nereden geldiyse geldi, keyifsizliğin bir türü olduğunu tahmin ettiğim bir şey yakama yapışıverdi. Tam da oturmuş ne yapacağımı düşünürken, köşede duran gitarıma bakarken yakaladı beni. Eylem üzerine eylem katmış da değildim. Gitarın tellerine bakıp saçlarını düşünüyordum. Henüz tanımlayamadığım birtakım sesler, saçların gibi upuzun olan tellerin durgunluğuna gizlenmiş, havada yapılacak en ufak bir salınımın özlemiyle yanıp tutuşuyorlardı. Tıpkı saçlarının, esmeye pek hevesi olmayan bir rüzgarı kovalaması gibi.

Başta yorgunluktandır dedim. Salondaki kanepenin demirbaşı haline gelen battaniyeme sarınarak gözlerimi kapadım. O anda yapmam gereken vazifeler, yattığım yerde belimi büktü. Daha bükülmenin acısını tam da idrak edemeden midem de kazınmaya başladı. Görüldüğü üzere kahpe kader, bir kez daha ağlarını örüyor, bana tuzak kuruyor büyük evimi ablukaya alıyordu. Hızlıca üzerimi giyindim, ufak bir atkı bere seansını müteakip "arada derede, arada berede" nidaları eşliğinde bak bu asansör de türk diyerekten soluğu yerkürenin bana en yakın noktasında aldım. Karnımı doyurmamı sağlayacak üç beş abur cuburu edinmemle başlayacak olan süreç, bir dizi zincirleme reaksiyon başlatacak, vazifelerimin üzerine eğilmem sonucu, bir yerden alan bir yerden verir hesabı, bükülen belim normale dönecekti. Bu arada Facebook'ta ve Twitter'da bildirimlerimin kan kırmızısı rengi beyaz zemin üzerinde nadiren görülecek, reytinglerim AB grubunda ilk ona dahi giremeyecekti.

Sonunu düşünen karnını doyuramazdı. Gecenin kör saati dediğimiz anlar zaman çizelgesinde yerini almış, sabahtan beri 30 metrekare dükkana sıkışmış olan adamcağız neticesinin düzleşmesi neticesinde iyiden iyiye keyifsizleşmişti. Aldığım öteberinin ücretini peşin ve bozuk olarak vermem, A4 kağıdı üzerine yazılacak birtakım uyarılara mani olmuş, yassı neticeli adamın yassı olmayan yüzünde güllerin açılmasına vesile olmuştu.

Tam da bu noktada kendi koyduğum başlığa ihanet edercesine dükkandan uzaklaştım. Şüphesiz ki bu yazı, yassı adamdan uzağa attığım birkaç adımın ertesinde yeni bir başlığa ihtiyaç duyacaktı. Daha önce tarayıcıda yaptığım aramalar neticesinde en çok neyi seveceğime karar veren birtakım arama motorlarının küstahlığıyla, bu ihtiyacı görmezden gelecektim. Haliyle keyifsizlik de peşimi bırakmayacaktı. Dönüşte bindiğim asansör, evimin üçüncü katta olması müsebbibiyle bana "karşının asansörüyüm" ayağı çekti. Ben de bunu sineye çektim. Ya Ayak! dedim kendi kendime. Yalınayak... "Yılmayak" dedim. Adım adım yol aldım. Eve girince anahtarı masanın üzerine attım. "Tamdolsun" dedim, "Yine katma değere değer kattım."

Böylece gereksiz kelimeleri iyice ayıkladım. Olur da buralara kadar gelebilirsen diye söylüyorum "Seni seviyorum." “

--

--

Burak Karaben

Mostly historical contents but sometimes music, web design and diary